Erdoğan’ın Söyleminde Tehlikeli Bir Belirsizlik: Üniter Cumhuriyetin Kırılganlığı Üzerine Bir İnceleme

Erdoğan’ın Söyleminde Tehlikeli Bir Belirsizlik: Üniter Cumhuriyetin Kırılganlığı Üzerine Bir İnceleme

📌 Yazan: Y&Y
🗓 Temmuz 2025

Giriş

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın son dönemde dile getirdiği “Türk, Kürt, Arap bir aradaysa Türk vardır, Kürt vardır” gibi söylemler, bir yandan kapsayıcı görünse de, diğer yandan Türkiye Cumhuriyeti’nin üniter yapısına dair ciddi bir kırılganlığı tetikleme potansiyeline sahiptir. Özellikle ABD Büyükelçisi Tom Barrack’ın Osmanlı’daki « millet sistemi »ni Türkiye için model olarak övmesiyle beraber, bu söylemler tarihsel bir bağlama oturtulmakta ve yeni bir anayasal düzen ihtimali tartışma konusu olmaktadır.

Bu makalede, Erdoğan’ın söyleminin ne tür bir belirsizlik barındırdığı, bunun kurumsal düzeyde ne gibi sonuçlar doğurabileceği ve Türkiye Cumhuriyeti’nin üniter yapısının bu süreçten nasıl etkilenebileceği siyaset bilimi ve anayasa hukuku perspektifiyle ele alınacaktır.


1. Söylemsel Kapsayıcılık mı, Stratejik Bulanıklık mı?

Erdoğan’ın söylemleri, etnik grupların varlığını tanıyan bir kapsayıcılık çizgisi izliyor gibi görünmektedir. Ancak bu tanıma, hukuki ya da kurumsal karşılıktan yoksun kaldığında, sadece sembolik düzeyde kalır. Bu da toplumda bir beklenti üretirken aynı zamanda bir hayal kırıklığına zemin hazırlar.

Siyaset biliminde bu tür durumlar « stratejik belirsizlik » veya « yumuşak geçiş stratejisi » olarak tanımlanır. Yani lider, ne tam olarak eski yapıyı reddeder ne de yeni yapıyı açıkça ilan eder. Bu ara bölgede hareket etmek, kısa vadeli siyasi kazanç sağlarken, uzun vadede sistemsel erozyona neden olabilir.


2. Üniter Devlet İlkesi ve Topluluk Temelli Ayrışma Riski

Türkiye Cumhuriyeti’nin anayasası, tüm vatandaşları eşit gören ve tek hukuk sistemine dayalı bir yapı öngörür. Bu yapı, etnik ya da dini kimliklere göre özerklik veya farklı hukuk sistemi tanımamaktadır.

Ancak Erdoğan’ın “millet” vurgusu, Osmanlı’daki topluluk temelli sistemle çağrışım yaptığında, bu üniter yapının altı sembolik düzeyde oyulmaya başlanabilir. Lübnan, Irak ve Bosna örnekleri, söylemde başlayan bu tür çoğulculukların, zamanla anayasal özerklik taleplerine dönüştüğünü göstermektedir.


3. Toplumsal Güvensizlik ve Kurumsal Erozyon

Erdoğan’ın hem güçlü merkezî yönetimi sürdürmesi hem de etnik-kültürel çeşitliliği kapsayan bir dil kullanması, taban genişletme stratejisinin bir parçası olabilir. Ancak bu strateji, kurumsal belirsizlik ve toplumsal güvensizlik yaratma riski taşır.

Bir yandan devletin “herkese eşit uzaklıkta” olduğu iddia edilirken, diğer yandan kimlik temelli vurgular yapılması, farklı kesimlerce “özel statü sinyali” olarak yorumlanabilir. Bu ise uzun vadede hem siyasi kutuplaşmayı artırır hem de anayasal düzeyde revizyon taleplerini meşrulaştırabilir.


4. Olası Çözüm Yolları

Bu belirsizlik ortamının ortadan kalkması için, söylem düzeyinde netlik sağlanması ve anayasal ilkelerin altı açık biçimde çizilmelidir:

  • Net anayasal dil: Eşit yurttaşlık ilkesinin hiçbir şekilde zayıflatılmadığı vurgulanmalı.
  • Yasal denge mekanizmaları: Yerel yönetimlerde ademi merkeziyetçi talepler dile getiriliyorsa, bunların üniter yapıyla nasıl bağdaştırılacağı açık biçimde ortaya konmalıdır.
  • Siyasal sorumluluk: Liderlerin söylemlerinin kısa vadeli siyasi kazanç uğruna uzun vadeli yapısal sonuçlar doğurabileceği unutulmamalıdır.

Sonuç

Erdoğan’ın söylemi, kapsayıcı bir birliğe işaret ediyormuş gibi dursa da, söylemin taşıdığı belirsizlik hem anayasal düzeni hem de toplumsal bütünlüğü tehdit edebilir. Türkiye’nin geçmişte yaşadığı kimlik temelli çatışmalar, sembolik düzeydeki mesajların bile nasıl yapısal sonuçlar doğurabileceğini göstermektedir.

Bugün sadece “siyasi manevra” gibi görünen bu yaklaşım, yarın hukukî ve kimliksel bir çatlağa dönüşebilir.


📚 Referanslar

 

Millet Sistemi mi, Üniter Akıl mı? Erdoğan ve Barrack’ın Ortak Zemini.

Millet Sistemi mi, Üniter Akıl mı?

Erdoğan ve Barrack’ın Ortak Zemini

📌 Yazan: Y&Y
🗓 14 Temmuz 2025


ABD’nin Ankara Büyükelçisi Tom Barrack‛ın geçtiğimiz günlerde dile getirdiği “Türkiye için en uygun model Osmanlı millet sistemidir” sözleri, diplomasi koridorlarında olduğu kadar iç politikada da yankı uyandırdı. İzmir ziyareti sırasında sarf ettiği bu ifadeler, çok sayıda çevre tarafından “tarihe geri dönüş” çağrısı olarak algılandı. Laik kesim bu sözleri iç işlerine müdahale, kimi milliyetçi odaklar ise Osmanlı nostaljisi üzerinden sinsi bir dış plan olarak yorumladı. Ancak dikkatlerden kaçmaması gereken asıl soru şu: Cumhurbaşkanı Erdoğan bu sözleri nasıl karşıladı?

Kısa bir süre sonra Erdoğan, Barrack’ı dolaylı biçimde destekleyen bir açıklama yaptı. “Türk, Kürt, Arap bir aradaysa Türk vardır, Kürt vardır, Arap vardır” diyerek, etnik eşitlik temelinde bir kardeşlik çağrısı sundu. Bu sözler, her ne kadar doğrudan millet sistemi kavramını içermese de, benzer bir “birlikte yaşama modeli”nin güncel versiyonu olarak algılandı.

Peki bu durum, Erdoğan’ın Osmanlı millet sistemine yöneldiği anlamına mı geliyor? Yoksa bu sadece semantik bir yakınlık mı?


Osmanlı’nın Millet Sistemi Neydi?

Tarihteki “millet sistemi”, Osmanlı İmparatorluğu’nun gayrimüslim topluluklara (Rum, Ermeni, Yahudi vs.) dini özerklik tanıdığı bir düzendi. Her topluluğun kendi dini lideri, hukuku ve eğitim sistemi vardı. Bu model, çoklu hukuk düzenine dayanır, halkı din temelli sınıflara ayırırdı. Tanzimat ve Islahat Fermanları’yla yumuşayan bu sistem, Cumhuriyet’le birlikte tamamen kaldırıldı.

Barrack’ın övgüyle andığı bu sistemin tarihsel bağlamı, modern anlamda eşit yurttaşlık değil, dinsel özerklikli parçalanma üzerine kuruluydu. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu ilkeleri ise bu sistemi reddederek, herkesi “vatandaş” çatısı altında eşitledi.


Erdoğan’ın Söyleminde “Millet” Ne Anlama Geliyor?

Erdoğan’ın “tek millet” söylemi, sivil milliyetçilikle etnik farkındalığı aynı potada eritme çabasıdır. “Kürt de bizim, Çerkez de, Arap da…” sözleriyle, kültürel tanımayı savunur. Ancak bu tanıma, hukuki özerklik ya da ayrıcalık değil; ortak bir yurttaşlık kimliğiyle sınırlıdır.

Siyaset bilimi açısından bu model, asimetrik çoğulculuk olarak adlandırılır: Kimlik tanınır, ancak yönetimsel ya da hukuki özerklik tanınmaz. Öyle ki, Erdoğan yönetiminde yürülüğe giren Başkanlık Sistemi, tüm gücü merkezileştirmiş; yerel yönetimlerin hareket alanını büyük ölçüde daraltmıştır. Bu nedenle millet sistemiyle arasında yapısal bir benzerlikten söz etmek zor.


Stratejik Zemin: Suriye, İran ve “Yeni Ortadoğu”

Erdoğan’ın Barrack’a referansla yaptığı açıklamalar sadece iç politikayla sınırlı değil. ABD büyükelçisinin asıl misyonu, Suriye’deki Türk‑Kürt‑Arap denklemini yeniden inşa etmek. Osmanlı’nın çok kimlikli yapısı, bugün ABD için bir “ittifak modeli”ne dönüşmüş durumda. İran karşısında, Türkiye merkezli bir bölgesel düzen fikri işleniyor.

Burada mesele Osmanlı romantizmi değil; jeopolitik bir model ihracı. Erdoğan’ın bu modele yakın söylemler geliştirmesi, belki de ABD ile örtük bir stratejik uyumun işareti.


Sonuç: Sembollerde Ortaklık, Sistemlerde Uzaklık

Erdoğan ve Barrack farklı yerlerden konuşuyor ama benzer kelimelerle. İkisinin de dilinde “millet” var; biri bunu tarihsel özerklik olarak okuyor, diğeri siyasi birlik olarak. Ancak Erdoğan’ın yürüttüğü yönetim tarzı, çok hukuklu yapıları değil; tekçi bir merkeziyetçiliği yansıtıyor.

Kapsayıcı söylemlerle sunulan bu yeni model, aslında ulus-devlet içinde çoğulculuk sınırlarının yeniden çizilmesinden ibaret. Ne tam anlamıyla Osmanlı’ya dönüş, ne de klasik anlamda Batılı çoğulculuk.

Bu bağlamda diyebiliriz ki:

Söylem düzeyinde bir Osmanlı hayali kuruluyor, ancak yapı düzeyinde Cumhuriyet’in üniter aklı hâlâ baskın.


📚 Kaynakça

  1. Anadolu Ajansı, 30 Haziran 2025
  2. Bugün Kıbrıs, 4 Temmuz 2025
  3. Mehmet Ali Güller, Cumhuriyet, 7 Temmuz 2025
  4. Cumhuriyet, 8 Temmuz 2025
  5. BirGün, 12 Temmuz 2025
  6. Abdpost.com, Temmuz 2025
  7. Eric Hobsbawm, Nations and Nationalism Since 1780, Cambridge University Press, 1990.
  8. Benedict Anderson, Imagined Communities (Hayali Cemaatler), Metis Yayınları, 2004.

 

🎯 İktidar İçi Bir Çatışmanın Yüzeye Vuruşu: 17-25 Aralık Soruşturmaları Üzerine Yapısal Bir Okuma.

🎯 İktidar İçi Bir Çatışmanın Yüzeye Vuruşu: 17-25 Aralık Soruşturmaları Üzerine Yapısal Bir Okuma


🧩 Özet

17-25 Aralık 2013 tarihlerinde gerçekleştirilen yolsuzluk ve rüşvet operasyonları, Türkiye siyasal tarihinde dönüm noktası kabul edilmektedir. Ancak bu gelişmeler yalnızca adli süreçler olarak değil, aynı zamanda Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) ile Gülen Cemaati arasındaki uzun süredir devam eden ittifakın son bulmasının bir sonucu olarak da değerlendirilmelidir. Bu makale, iki taraf arasında geçmişte kurulan stratejik işbirliğini, ortaya çıkan çatışma nedenlerini ve bu sürecin devlet-toplum ilişkileri üzerindeki etkilerini analiz etmektedir.


1️⃣ Giriş

2002 yılında tek başına iktidara gelen AKP, erken döneminde hem ulusal hem de uluslararası düzlemde ciddi bir meşruiyet açığıyla karşı karşıyaydı. Türkiye’de vesayet rejimiyle mücadele eden bu yeni siyasal aktör, bürokratik kadroları ele geçirme konusunda devletin bazı geleneksel güç merkezleriyle karşı karşıya geldi. Bu bağlamda AKP ile Gülen Cemaati arasında şekillenen ittifak, 2010’lara dek süren bir de facto koalisyon ilişkisi doğurmuştur1.


🔄 2. İttifakın Temelleri: Karşılıklı Fayda ve Kadro Paylaşımı

🤝 2.1. Cemaatin AKP’ye Sağladığı Destek

📌 Yargı ve Emniyet Desteği:
Ergenekon, Balyoz ve OdaTV gibi davalarda görev alan savcı ve polislerin önemli kısmının cemaat kadrolarından oluştuğu iddia edilmiştir2.

🌐 Uluslararası Yumuşak Güç:
Cemaatin dünya çapındaki okulları ve STK’ları, AKP’nin dış politikada prestij kazanmasında etkili olmuştur3.

📰 Medya Algısı Üretimi:
Zaman, Samanyolu TV gibi medya organları, AKP’nin politikalarını meşrulaştırma sürecinde aktif rol oynamıştır4.

🛡️ 2.2. AKP’nin Cemaate Sağladığı Olanaklar

🏫 Kamu İmkânlarına Erişim:
Cemaat okulları ve yurtları, Milli Eğitim Bakanlığı ve yerel yönetimlerden doğrudan destek almıştır5.

🧪 Kadrolaşma ve Sınav Usulsüzlükleri:
KPSS ve emniyet sınavlarında cemaat kadrolarının avantajlı konuma geçmesi, hükümet tarafından uzun süre göz ardı edilmiştir6.

📜 Anayasal Koruma:
2010 referandumu ile yargıdaki cemaat etkisi güçlendirilmiş, siyasi iktidar tarafından bu süreç desteklenmiştir7.


⚠️ 3. Çatışma ve Kopuş: MİT Krizi ve Sonrası

💣 Kırılma Anı:
2012’deki MİT kriziyle birlikte Erdoğan, Gülen Cemaati’ni « devletin merkezine yönelen tehdit » olarak konumlandırmaya başlamıştır8.

📉 İttifakın Çözülüşü:
Dershane krizinden medya savaşlarına kadar birçok alanda çıkar çatışmaları yüzeye çıkmıştır. Devlet içindeki iktidar alanlarının yeniden paylaşımı çatışmanın temelini oluşturmuştur.


🕵️ 4. 17-25 Aralık Soruşturmaları: Çatışmanın Yüzeye Vuruşu

🔍 Soruşturmaların İçeriği:
Reza Zarrab üzerinden dönen altın ticareti, kamu bankaları aracılığıyla İran ambargosunun delinmesi ve bakan çocuklarının rüşvet ilişkileri kamuoyuna yansımıştır9.

Stratejik Zamanlama:
Bu bilgiler yeni değil, yıllardır biriktirilmişti. Ancak ittifak sona erdiğinde kamuoyuna açıklanmış, yani gizlenenin ifşası yaşanmıştır10.


🧱 5. Sonuç: Bir Ahlak Krizinden Çok Bir Mülkiyet Krizi

💼 Paylaşım Mücadelesi:
Bu operasyonlar ahlaki bir temizlik hareketi değil, devlet içinde kimin kontrolü sağlayacağına dair bir mülkiyet çatışmasıydı.

🏛️ Devletin Parçalanabilirliği:
17-25 Aralık, Türkiye’de hukuk, siyaset ve güvenlik bürokrasisinin gayriresmi ittifaklarla nasıl dönüştürülebileceğinin ve aynı ittifakların nasıl çatışmaya dönüşebileceğinin canlı bir örneğidir.


📚 Dipnotlar


Footnotes

  1. T. Yıldız, Türkiye’de Cemaat-Siyaset İlişkileri, İletişim Yayınları, 2017.

  2. Ergenekon ve Balyoz davaları üzerine yapılan analizler bu ittifakın etkisini ortaya koymaktadır.

  3. A. Kaya, “Transnasyonal Cemaatsel Aktörler ve Dış Politika”, Uluslararası İlişkiler Dergisi, 2014.

  4. M. Çetinkaya, “Cemaat Medyasının Siyasal İnşadaki Rolü”, Medya ve Toplum, 2015.

  5. MEB protokol belgeleri, 2004–2012 dönemi.

  6. TBMM Soru Önergeleri Arşivi, 2013.

  7. 12 Eylül 2010 Anayasa değişiklik metni ve referandum sonuçları.

  8. Radikal Gazetesi Arşivi, Şubat 2012.

  9. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı 2013/120653 sayılı dosya.

  10. BBC Türkçe, “17-25 Aralık Operasyonlarının Zamanlaması”, Aralık 2013.

💰 AKP Ülkeyi Nasıl Soyuyor?

💰 AKP Ülkeyi Nasıl Soyuyor?
🏗️ Yap-İşlet-Devret Modeli Üzerinden Kurumsallaşmış Bir Kamu Kaynakları Transferi

📌 Türkiye’de son yirmi yılda kamu kaynaklarının yönetimi, özellikle altyapı yatırımları ve hizmet sunumunda özel sektörle yapılan ortaklıklar eliyle yeni bir boyut kazanmıştır. Bu sürecin başrol oyuncusu olan Yap-İşlet-Devret (YİD) modeli, AKP döneminde yalnızca bir yatırım aracı değil, aynı zamanda yandaş sermayeye kaynak aktarmanın sistematik ve kurumsallaşmış bir yöntemi hâline gelmiştir.

🧱 1. Yap-İşlet-Devret Nedir? Kuram ve Pratikteki Fark

📘 YİD modeli; kamu altyapı projelerinin özel sektör tarafından finanse edilip inşa edilmesini, belirli bir süre işletilmesini ve ardından kamuya devredilmesini içeren bir işbirliği şeklidir. Bu teorik yapı, kaynak yetersizliği çeken kamu kurumlarına alternatif yaratmayı ve yatırımları hızlandırmayı hedefler.

🔍 Ancak uygulamada bu model, Türkiye’de aşağıdaki koşullarda işletilmektedir:

  • ⚠️ İhaleler çoğunlukla davet usulüyle, kamuoyundan ve rekabetten uzak biçimde gerçekleştirilmekte
  • 💵 Şirketlere döviz cinsinden 20-30 yıllık gelir garantileri verilmekte
  • 🛑 Proje fizibiliteleri bağımsız denetime kapalı tutulmakta
  • 📉 Kullanıcı sayısı düşük projelerde dahi yüksek garanti rakamları sunulmakta
  • 🧾 Bu projelerin bedelini halk hem vergiyle hem de hizmet ücretiyle ödemektedir

📊 2. Sayılarla YİD Projeleri: Türkiye’nin Cebinden Ne Kadar Çıkıyor?

  • 💼 2023 yılı itibariyle kamu-özel iş birliği projelerinin toplam taahhüt büyüklüğü 153 milyar dolar civarındadır. Bunun yaklaşık 76 milyar dolarlık kısmı sadece beş şirket arasında paylaşılmıştır: Cengiz, Limak, Kolin, Kalyon ve Makyol.
  • 🚗 Avrasya Tüneli için verilen garanti: günde 68.500 araç. Fiili geçiş: yaklaşık 35.000. Aradaki fark her yıl 1 milyar TL’yi aşıyor.
  • 🛣️ Osmangazi Köprüsü: Günlük 40.000 araç garantisi, fiili geçiş 10-15 bin. 2022 yılında Hazine bu köprü için 3,6 milyar TL ödedi.
  • 🏥 Şehir hastanelerine 2024 yılında devletin ödediği toplam bedel 46 milyar TL’yi geçti.

🎒 3. Halkın Sırtına Binen Yük: “Geçmesen de, Kullanmasan da Öde!”

📉 YİD modeliyle yapılan projelerin neredeyse tamamı, “kullan ya da kullanma, parasını öde” mantığıyla tasarlanmıştır. Bu projelerde verilen müşteri garantileri, ekonomik öngörüler değil, şirketlere sağlanan risk teminatlarıdır. Yani ticari zarar riskini şirket değil, halk üstlenmektedir.

📌 Sonuç: Aynı hizmetin bedeli halktan üç kez alınır.

🗺️ 4. İl Bazında YİD Örnekleri

📍 ANKARA

  • 🏥 Bilkent Şehir Hastanesi: 72 milyar TL toplam ödeme. Hasta garantili.

📍 İSTANBUL

  • 🚗 Avrasya Tüneli: Günlük 68.500 araç garantisi, fiili 35.000. 1 milyar TL fark.
  • ✈️ İstanbul Havalimanı: 25 yıllık işletme hakkı özel sektöre verildi. 2025’e kadar kira alınmıyor. Tüm gelirler ilk 12 yıl boyunca şirkete ait. Atatürk Havalimanı yıkıldı, millet bahçesi yapıldı.
    • 🧱 Yıkılan pist altyapısı: 2 milyar TL’nin üzerinde
    • 🚧 Kullanılmayan ulaşım altyapısı: 5 milyar TL
    • 📉 Alternatif kapasite iptali kaynaklı gelir kaybı: 20 milyar TL
    • 🧮 Toplam kamu zarar tahmini: 37 milyar TL
    • 🚨 Deprem ve afet durumlarında stratejik zafiyet oluştu

📍 İZMİR

  • 🌉 Osmangazi Köprüsü: 40.000 garantili, 12-15 bin fiili. 2023 fark ödemesi: 3,6 milyar TL.
  • 🏥 Bayraklı Şehir Hastanesi: 2060’a kadar kira taahhütlü.

🏙️ 5. Diğer Büyükşehirlerdeki YİD Projeleri ve Maliyetleri

📍 BURSA

  • 🏥 Bursa Şehir Hastanesi: 2023 itibariyle devletin ödediği kira ve hizmet bedeli yaklaşık 1,2 milyar TL.
  • 🚆 Bursa-Yenişehir-Bilecik Hızlı Tren Hattı: Bitmeyen projeye defalarca kaynak aktarıldı. Tahmini maliyet 24 milyar TL.

📍 ANTALYA

  • 🏥 Antalya Şehir Hastanesi (2023’te açıldı): 2047’ye kadar kira ödenecek. Toplam maliyet 45 milyar TL.

📍 ADANA

  • 🏥 Adana Şehir Hastanesi: 25 yıllık sözleşme kapsamında yıllık 1,6 milyar TL ödeme. Hasta garantili.

📊 6. Seçili YİD Projelerinde Yıllık Kamuya Maliyeti ve Gerçek Maliyet Karşılaştırması

Aşağıdaki grafik, bazı sembol YİD projelerinin kamuya yıllık tahmini maliyetlerini göstermektedir:

🧾 Proje Bazlı Yıllık Kamu Ödemeleri / Zarar (Milyar TL)

🏗️ Proje 💸 Yıllık Maliyet ⏳ Garanti Süresi
Avrasya Tüneli 1.0 Milyar TL 24 yıl
Osmangazi Köprüsü 3.6 Milyar TL 22 yıl
Bilkent Şehir Hastanesi 2.88 Milyar TL 25 yıl
İstanbul Havalimanı (Atatürk HL zararı) 37 Milyar TL
Bayraklı Şehir Hastanesi 1.5 Milyar TL 25 yıl

📈 Grafik bu tabloyu temel alarak hazırlanmıştır.


📐 7. Gerçek Maliyet Karşılaştırmaları

Aşağıda bazı sembol projelerin tahmini toplam kamu yükü ile devlet tarafından doğrudan yapılması durumunda oluşabilecek olası gerçek maliyetleri karşılaştırılmıştır:

📌 Proje 💰 Toplam Kamu Yükü 🛠️ Devlet Yapsaydı 📉 İsraf Oranı
Avrasya Tüneli ~20 milyar TL ~7 milyar TL ~3 kat
Osmangazi Köprüsü ~35 milyar TL ~4,5 milyar TL ~8 kat
Bilkent Şehir Hastanesi ~72 milyar TL ~25 milyar TL ~3 kat
İstanbul Havalimanı (zarar) ~37 milyar TL Alternatif: 10 Milyar TL modernizasyon ~3,7 kat
Bayraklı Şehir Hastanesi ~35 milyar TL (2047’ye kadar) ~12 milyar TL ~3 kat

🔍 Bu tablolar, kamuoyundan gizlenen fizibilite raporlarına rağmen uzman hesaplamaları ve Sayıştay tahminleri temel alınarak oluşturulmuştur.

⚠️ Not: Gerçek farklar döviz kuru, faiz oranı, yapım süresi gibi parametrelere göre daha da büyüyebilir.


🔚 Sonuç: YİD modeli, AKP döneminde kamu yararına değil, sermaye transferine hizmet eden bir araca dönüşmüştür.

💣 Bu sistemin adı artık yatırım değil; kurumsallaşmış soygundur.

💸 Yolsuzluğun Çarpan Etkisi: Ekonomik Kayıpların Görünmeyen Katmanları

💸 Yolsuzluğun Çarpan Etkisi: Ekonomik Kayıpların Görünmeyen Katmanları

🧠 Özet

Bu makale, yolsuzluğun yalnızca doğrudan maddi kayıplar değil, aynı zamanda yatırım eksikliği, güven erozyonu, verimlilik düşüşü ve sosyal adaletsizlik gibi alanlarda çarpan etkisiyle büyüyen zararlar doğurduğunu incelemektedir. Keynesyen çarpan kuramı, Türkiye ve dünyadan örneklerle birlikte analiz edilerek ekonomiden çalınan her 1 birim kaynağın, sistem genelinde 1’e 3, 1’e 5 hatta 1’e 10 katı zarara neden olabileceği ortaya konmaktadır.


1️⃣ Giriş: Yolsuzluk ve Makroekonomik Riskler

📉 Yolsuzluk, kamu kaynaklarının özel çıkarlara yönlendirilmesidir.
📊 Transparency International’a (2024) göre Türkiye, 180 ülke arasında 115. sırada yer almakta ve bu, yapısal bozulmayı göstermektedir.

🔍 Ancak yolsuzluk yalnızca « çalınan para » değildir. O kaynağın yaratabileceği ekonomik değer de ortadan kalkar.


2️⃣ Keynesyen Çarpan Etkisi Nedir?

🔄 Keynesyen ekonomi teorisi, harcamaların milli gelir üzerinde çarpan etkisi yarattığını savunur.
📈 Örneğin, 1 milyar TL’lik kamu yatırımı, toplamda 3–5 milyar TL’lik ekonomik aktivite yaratabilir (Samuelson & Nordhaus, 2010).

💥 Ancak yolsuzluk, bu zinciri şu şekilde kırar:

  • ❌ Yatırım hayata geçmez.

  • ❌ İstihdam oluşmaz.

  • ❌ Vergi ve talep yaratılmaz.


🇹🇷 Türkiye’den Örnekler: Negatif Çarpan Etkisi

🚇 İstanbul’da İptal Edilen Metro Hatları (2017)

📉 6 metro hattı ihalesi iptal edildi, projeler durduruldu.
💰 Tahmini ekonomik kayıp:

  • 👷 10.000+ istihdam fırsatı

  • 🕓 3 milyar TL zaman/yakıt tasarrufu

  • 🏙️ 15 milyar TL emlak ve ticari değer artışı

👉 Toplam potansiyel kayıp:20–25 milyar TL


🏥 Şehir Hastaneleri – Verimsiz Kamu Harcaması

📋 Yap-İşlet-Devret modeliyle inşa edilen şehir hastanelerinde, devletin 25 yıl kira ödemesi gerekiyor.
🔍 Sayıştay’a göre harcamalar şeffaf değil ve hizmet verimliliği düşmekte.

⚠️ Çarpan etkisiyle kamu kaynağı verimsizliğe yönelmekte, ekonomik katkı zayıflamaktadır.


🛣️ Geçiş Garantili Otoyollar ve Köprüler

📉 Geçiş sayıları tutmadığında fark Hazine’den karşılanıyor.

  • 🚗 Osmangazi Köprüsü (2022): Hedef: 14 milyon, Gerçekleşen: 7,2 milyon

  • 💸 Kamu zararı: ≈ 1,6 milyar TL


🌍 Dünyadan Vakalar: Çarpan Etkisinin Küresel Yansımaları

🇧🇷 Brezilya – Lava Jato Skandalı

🛢️ Devlet şirketi Petrobras’ta büyük çaplı rüşvet ve ihale yolsuzlukları:

  • 📉 %7 ekonomik daralma (2015–2016)

  • 👷 1 milyon iş kaybı

  • 💰 Tahmini kayıp: ≈ 50–70 milyar $


🇮🇳 Hindistan – 2G Spektrum Skandalı

📶 Telekom lisansları değerinin çok altında satıldı:

  • ❌ 40 milyar $ kamu zararı

  • ⏳ 3 yıl dijitalleşme gecikmesi

  • 📉 Potansiyel kayıp: ≈ 80–100 milyar $


🇮🇩 Endonezya – e-KTP Elektronik Kimlik Yolsuzluğu

🪪 440 milyon $’lık projede 170 milyon $ yolsuzluk tespit edildi:

  • ❌ Sosyal yardımlar hedeflenemedi

  • ❌ Seçmen veri sistemi çöktü

  • 📉 Yıllık potansiyel zarar: ≈ 3 milyar $


📊 Grafik Önerisi: Çarpan Etkisi Karşılaştırması

Harcama Türü 1 Birimlik Etki Ekonomik Sonuç
✅ Üretken Kamu Harcaması +1 → +3~+5 Büyüme, istihdam
❌ Yolsuzlukla Kayıp Kaynak -1 → -3~-10 Daralma, verimsizlik

3️⃣ Kurumsal Güven ve Davranışsal Etki

🏛️ North (1990): Ekonomik büyümenin temeli kurumsal güvendir.
😕 Yolsuzluk bu güveni yok eder:

  • 💼 Yatırımcılar çekilir.

  • 💸 Sermaye kaçar.

  • 📉 Vergi gelirleri azalır.

📉 2018’de Türkiye’den çıkan net sermaye: 22 milyar $ (Moody’s)

🧠 Davranışsal ekonomi: « Herkes yapıyor » algısı, bireysel yolsuzluğu normalleştirir.


4️⃣ Enflasyon, Servet Dağılımı ve Sosyal Adalet

📈 Yolsuzluk kamu bütçesini bozar. Bu açık:

  • 💰 Borçlanma

  • 🖨️ Para basımı

  • 📉 Reel gelirde düşüş ile telafi edilir.

📊 Türkiye’de 2022 TÜFE: %85
🍞 Gıda/enerji enflasyonu: %120
📉 Alt gelir grubu en çok zarar gören kesim oldu (DİSK-AR, 2023)


5️⃣ Sonuç ve Politika Önerileri

⚠️ Yolsuzluk = Ekonomik Çarpanlı Tahribat

Ekonomiden çalınan her 1 birim kaynak, aslında bir fırsatlar zincirinin de çalınmasıdır: üretim, istihdam, vergi geliri ve güven.

✅ Politika Önerileri:

  • 🏛️ Bağımsız Yolsuzlukla Mücadele Kurumu (anayasal güvenceyle)

  • 📊 Sayıştay yetkilerinin genişletilmesi

  • 🌐 EKAP & e-Devlet üzerinden açık veri paylaşımı

  • 💡 Kamu harcamalarında « Value-for-Money » denetimi

  • 🧠 Kamu görevlilerine ve halka yönelik etik eğitimi


📚 Kaynakça

  • Samuelson, P. & Nordhaus, W. (2010). Economics. McGraw-Hill.

  • North, D. C. (1990). Institutions, Institutional Change and Economic Performance.

  • Sayıştay Raporları (2021) – www.sayistay.gov.tr

  • Transparency International (2024). Corruption Perceptions Index.

  • Moody’s (2018). Sovereign Ratings & Outlook.

  • DİSK-AR (2023). Gelir Dağılımı Raporu

  • Dünya Bankası (2019). Lava Jato Etki Raporu

  • Comptroller and Auditor General of India (2010). 2G Spectrum Report

  • TEPAV (2022). Kamu Maliyesi İzleme Raporu

  • TÜİK (2023). Enflasyon ve Kayıtdışı İstihdam Verileri

Hi, How Can We Help You?

Product Enquiry