Erdoğan’ın Söyleminde Tehlikeli Bir Belirsizlik: Üniter Cumhuriyetin Kırılganlığı Üzerine Bir İnceleme
📌 Yazan: Y&Y
🗓 Temmuz 2025
Giriş
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın son dönemde dile getirdiği “Türk, Kürt, Arap bir aradaysa Türk vardır, Kürt vardır” gibi söylemler, bir yandan kapsayıcı görünse de, diğer yandan Türkiye Cumhuriyeti’nin üniter yapısına dair ciddi bir kırılganlığı tetikleme potansiyeline sahiptir. Özellikle ABD Büyükelçisi Tom Barrack’ın Osmanlı’daki « millet sistemi »ni Türkiye için model olarak övmesiyle beraber, bu söylemler tarihsel bir bağlama oturtulmakta ve yeni bir anayasal düzen ihtimali tartışma konusu olmaktadır.
Bu makalede, Erdoğan’ın söyleminin ne tür bir belirsizlik barındırdığı, bunun kurumsal düzeyde ne gibi sonuçlar doğurabileceği ve Türkiye Cumhuriyeti’nin üniter yapısının bu süreçten nasıl etkilenebileceği siyaset bilimi ve anayasa hukuku perspektifiyle ele alınacaktır.
1. Söylemsel Kapsayıcılık mı, Stratejik Bulanıklık mı?
Erdoğan’ın söylemleri, etnik grupların varlığını tanıyan bir kapsayıcılık çizgisi izliyor gibi görünmektedir. Ancak bu tanıma, hukuki ya da kurumsal karşılıktan yoksun kaldığında, sadece sembolik düzeyde kalır. Bu da toplumda bir beklenti üretirken aynı zamanda bir hayal kırıklığına zemin hazırlar.
Siyaset biliminde bu tür durumlar « stratejik belirsizlik » veya « yumuşak geçiş stratejisi » olarak tanımlanır. Yani lider, ne tam olarak eski yapıyı reddeder ne de yeni yapıyı açıkça ilan eder. Bu ara bölgede hareket etmek, kısa vadeli siyasi kazanç sağlarken, uzun vadede sistemsel erozyona neden olabilir.
2. Üniter Devlet İlkesi ve Topluluk Temelli Ayrışma Riski
Türkiye Cumhuriyeti’nin anayasası, tüm vatandaşları eşit gören ve tek hukuk sistemine dayalı bir yapı öngörür. Bu yapı, etnik ya da dini kimliklere göre özerklik veya farklı hukuk sistemi tanımamaktadır.
Ancak Erdoğan’ın “millet” vurgusu, Osmanlı’daki topluluk temelli sistemle çağrışım yaptığında, bu üniter yapının altı sembolik düzeyde oyulmaya başlanabilir. Lübnan, Irak ve Bosna örnekleri, söylemde başlayan bu tür çoğulculukların, zamanla anayasal özerklik taleplerine dönüştüğünü göstermektedir.
3. Toplumsal Güvensizlik ve Kurumsal Erozyon
Erdoğan’ın hem güçlü merkezî yönetimi sürdürmesi hem de etnik-kültürel çeşitliliği kapsayan bir dil kullanması, taban genişletme stratejisinin bir parçası olabilir. Ancak bu strateji, kurumsal belirsizlik ve toplumsal güvensizlik yaratma riski taşır.
Bir yandan devletin “herkese eşit uzaklıkta” olduğu iddia edilirken, diğer yandan kimlik temelli vurgular yapılması, farklı kesimlerce “özel statü sinyali” olarak yorumlanabilir. Bu ise uzun vadede hem siyasi kutuplaşmayı artırır hem de anayasal düzeyde revizyon taleplerini meşrulaştırabilir.
4. Olası Çözüm Yolları
Bu belirsizlik ortamının ortadan kalkması için, söylem düzeyinde netlik sağlanması ve anayasal ilkelerin altı açık biçimde çizilmelidir:
- Net anayasal dil: Eşit yurttaşlık ilkesinin hiçbir şekilde zayıflatılmadığı vurgulanmalı.
- Yasal denge mekanizmaları: Yerel yönetimlerde ademi merkeziyetçi talepler dile getiriliyorsa, bunların üniter yapıyla nasıl bağdaştırılacağı açık biçimde ortaya konmalıdır.
- Siyasal sorumluluk: Liderlerin söylemlerinin kısa vadeli siyasi kazanç uğruna uzun vadeli yapısal sonuçlar doğurabileceği unutulmamalıdır.
Sonuç
Erdoğan’ın söylemi, kapsayıcı bir birliğe işaret ediyormuş gibi dursa da, söylemin taşıdığı belirsizlik hem anayasal düzeni hem de toplumsal bütünlüğü tehdit edebilir. Türkiye’nin geçmişte yaşadığı kimlik temelli çatışmalar, sembolik düzeydeki mesajların bile nasıl yapısal sonuçlar doğurabileceğini göstermektedir.
Bugün sadece “siyasi manevra” gibi görünen bu yaklaşım, yarın hukukî ve kimliksel bir çatlağa dönüşebilir.
📚 Referanslar
- [Anayasa Md. 3, 10 ve 66 – Türkiye Cumhuriyeti Anayasası]
- Eric Hobsbawm, Nations and Nationalism Since 1780, Cambridge University Press
- Benedict Anderson, Imagined Communities, Verso
- Arend Lijphart, Patterns of Democracy, Yale University Press
- BirGün, 12 Temmuz 2025 – Erdoğan’ın ABD büyükelçisiyle ilgili açıklamaları
- Cumhuriyet, 8 Temmuz 2025 – Barrack’ın açıklamaları ve tepkiler